Osmanlının eşsiz arşivlerinin değersiz kağıt olarak Bulgaristan'a satılması
1931'de İstanbul Deftardarlığı, Osmanlı'dan kalma önemli miktarda evrakı hurda kağıt fiyatına bir şirkete satar. Evrak vagonlara yüklenir. Vagonlar Sirkeci'den Haydarpaşa'ya geçer. Bu arada durumdan haberdar olan Bulgar Elçisi kağıt hamuruna dönüşecek bu eserleri kurtarmanın peşine düşer. Kendi hükümetini ikna eder ve evrakı hükümeti adına satın alır.
Sofya Milli Kütüphanesi'nin Şarkiyat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Stoyanka Kenderova
Böylece evrak Sirkeci'den Sofya'ya gider. Belgeler nispeten kurtarılır. Meğer evrakın bir kısmı, Sirkeci İstasyonu'na doğru hareket eden kamyonlardan Sultanahmet Parkı'nda ortalığa saçılmıştır. Çöpçüler evrakları toplayarak Kumkapı'da denize dökmüş. Olayın duyulması üzerine meraklı vatandaşlar Kumkapı sahillerinde evrak toplamaya başlamış.
Bulgarlar tarafından özenle saklanan ve tasnif edilen belgeler, 1980'lerde orjinalleri kendilerinde kalmak üzere mikrofilm olarak Türkiye'ye verilmiştir. Başbakanlık Devlet Arşivleri Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı bu belgeleri, "Bulgaristan'da Osmanlı Evrakı" adıyla yayınlamıştır.
Maddeler halinde Osmanlı Arşiv Belgeleri'nin Bulgaristan'a satılma olayı
Mayıs 1931 tarihi içinde İstanbul Defterdarlığı, ”Evrakı metrukeyi tasfiye etme” düşüncesi kapsamında Osmanlı döneminden kalan 1.5 milyon tarih belgesini okkası 3 kuruş 10 paraya (kuru ot ve saman fiyatına) Bulgaristan'a sattı.
- Türk Tarihi Arşiv belgelerini satma işini M. Tekfuryan adındaki bir Ermeni şirket sonuçlandırdı.
- Türkiye'nin her yerinde (il, ilçe, köy) Osmanlı'dan kalan arşiv belgeleri yakıldı veya yok edildi, elden çıkarıldı. Yakılanlar arasında Arap harfleri ile yazılmış el yazması Kuran'ı Kerim'ler bile vardı.
- Arşiv belgelerini satma işinin sorumluluları; 1920'li yılların başlarından 1946 yılına gelinceye kadar devlet yönetiminin tepesinde bulunan Mustafa Abdülhalik Renda ve arkadaşlarıdır.
- Ne yazık ki bu yapılanlar “Türk milletinin tarihine büyük bir ihanet idi”
- Türkiye'de resmi tarihin savunucusu "fırıldak tarihciler" bu gerçekleri açıklayabilir mi!
Osmanlı Arşiv Belgeleri'nin Bulgaristan'a satışının detayları
Mayıs ayı 1931 tarihi gelende İstanbul'un hali bir başkaydı. Kış aylarından yeni çıkılmış, parklarda lale çiçeklerinin kımızıdan sarıya her türlü rengi boy atıp serpilmişti. Karaköy'dan vapura binenlerin adalara doğru gidişi esnasında martıların süzülerek uçması, boğazın beyaz köpüklü dalgaları arasından yunusların birbiri ardı sıra fırlayarak atlamaları görenleri derin derin düşündürüyordu. Sirkeci sahillerinde ise insanlar bir koşturmaca ve telaş içindeydi. Köprü üzerinde oltalarını Haliç'in sularına atarak kısmetlerine avlayacakları balıkların sayısı ile kendilerini avutanların durumu görülmeye değerdi.
Sirkeci tren istasyonunda ise bir başka telaş vardı o günlerde… Cağaloğlu yokuşundan aşağı doğru inerek tren istasyonuz önünde duran kamyonların üzerindeki yükleri boşaltmaya çalışan hamalların alınlarındaki terlerden anlaşılıyordu ki çok zahmetli ve yorucu bir yük taşıdıkları… O sırada Babıali yokuşunda yürümekte olan genç gazeteci İbrahim Konya’nın gözleri faltaşı gibi açıldı. Az önce Sirkeci'ye doğru giden kamyonların üzerindeki balyalardan kopan kağıt parcaları etrafa saçılmıştı. Altın sarısı kağıtların bir kısmı yerlerde sürünüyordu. Parçalanan ve ezilenler de vardı. Onca telaş ve koşturmaca arasında sadece İbranhim Hakkı Efendi'nin dikkatini çekmişti kağıtlar….
… 4 Haziran günü sabahleyin Son Posta gazetesinin ilk sayfasında yer alan şu haber okuyucuların kaşlarını çatmasına neden oldu: "…Mayısın on ikinci Salı günü Sultanahmet'teki Maliye evrak hazinesinin önünde (20–30) kadar araba sıralanmış kapının önüne büyük bir baskül konmuş, bir takım çemberlenmiş kâğıtlar tartılıyor ve hamallarla bu arabalara konuluyor ve Sirkeci istasyonuna taşınıyordu. Bu ameliye esnasında bunlardan birçokları da sokaklara dökülüp saçılıyordu..." Aslında gazetenin yazdıkları bir konuya parmak basmaktı.
Sirkeciye doğru giden kamyonlardan savrularak yere düşen kağıt parçaları Osmanlı Arşiv belgeleri idi. Haberin yayınlanması üzerine Hükümetin haberi olmuş sevkiyat durdurulmuştu. Muallim Cevdet'in zamanın başbakanı İsmat Paşa'ya yazdığı duygusal mektup ve konunun TBMM’de gündeme getirilmesi üzerine Arşiv belgelerinin taşınması ve satılması konusu tartışmalara neden oldu. İnsanları dehşete düşüren çelişkili gelişme ise Arşiv belgeleri M. Halim ve M. Tekfuryan adındaki bir Ermeni'nin sahibi olduğu şirket tarafından satın alınmış ve Bulgaristan'a satılmıştı. Bu durumda şu soru akla geliyor: -Neden bir Ermeni şirket Arşiv belgelerini alıyor, ve neden Bulgaristan'a satılıyor! Aslında Arşiv belgelerinin satılması olayının aylar önce başlayan gelişmesi yaşanmıştı. İsmet İnönü Hükümeti’nin Maliye Bakanı Abdülhalik Renda'nın emirleri çerçevesinde "Evrakı Metruke’nin Tasfiyesi" (işe yaramaz evrakların/belgelerin elden çıkarılması) düşüncesi kapsamında İstanbul valiliğine bağlı Defterdarlık bünyesinde çalışma gösteren bir komisyon kurularak depolarda ve dolaplarda yer bulunamıyan ve artık "işe yaramaz" olan kağıt parçası evrakları ortadan kaldırmak gerekiyordu. Satış işi için 13 Mayıs (1931) tarihinde gazeteleri ilan verilmiş, kısa bir zaman sonra 21 Mayıs (1931) tarihinde de sonuçlandırılmıştı. Satılan evrakların tutarının 120 balya ve 400 sandık civarında olduğu anlaşıldı. Satış işi Mayıs 1931'de gerçekleşmişti ama bu olaydan 9 ay önce Ankara'dan gelen bir yazı üzerine komisyon kurularak ve işe yaramaz belgeler ayıklanarak satılması istenmişti. İstenmişti ama kurulan komisyon bir türlü hangi evrakların elden çıkarılacağına karar verememişti. Gelişmeler sonrası TBMM'de Arşiv belgelerinin satılması konusundaki tartışmaya cevap veren Maliye Bakanı'nın şu sözleri sözleri tutanaklara yansımıştı: "Yeni harflerin kabulü münasebetiyle bu evrakın kıymeti tarihiyeye haiz olmayanlarını yakmak mevzubahis oldu. Vekalette düşünüldü ki bunlar imha edileceğine , memleket dahilinde şuraya buraya atılacağına kağıt fabrikalarına satalım" dendi.
Güya burada Maliye Bakanı kendini savunuyor. İstenirse Bulgaristan evrakların hepsini olduğu gibi gönderebilirmiş. Ve satış işlemi sonrası anlaşıldı ki evraklar/belgeler Defterdarlık önünde kurulan baskül/kantar ile tartılmış ve okkasına 3 kuruş 10 para değer biçilmişti. Ve de satılan evrakların miktarı ise 120 balya ve 400 sandık civarında idi. Ağırlığı kantar ölçümleri sonucu 40 ton civarında idi. Özetli Osmanlı döneminden kalan tarih evrakları “kuru ot ve saman fiatına” elden çıkarılmıştı. Bahanesi de hazırdı "Yeni harflerin kabulü münasebetiyle" TBMM’deki tartışmalar sonrasında kendisini savunan Maliye Bakanı "mevcut evrak tetkik edilmiş işe yarayanlar ayrılarak yukarı kata konulmuş ve mütebaki (geride kalan) işe yaramayanlar da satımlık için ayrılmıştır"…
Bize üç kıtada hüküm sürdürmüş şanlı ecdadımızın hatırasına ihanet edenlere Allah lanet etsin. Ey gençler, bu millete iyilik etti sanılan kötülerle; kötülük etti sanılan iyilerin kim olduğunu öğrenmek zorundasınız.
zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım...
- boğamazsın ki!
- hiç olmazsa yanımdan kovarım!
üç buçuk soysuzun yanında zağarlık yapamam;
hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Mehmet Akif ERSOY